Neler yeni
xentr_blue_bg_color
xentr_red_bg_color
xentr_green_bg_color
xentr_orange_bg_color
xentr_voilet_bg_color
xentr_slate_bg_color
xentr_dark_bg_color

DOOM ETERNAL İNCELEME

gamersan

Forum Üyesi
Katılım
10 Şub 2020
Mesajlar
32
Tepkime puanı
6
Yaş
31
Konum
Kayseri
Sinir ve strese birebir gelen oynanışı ile Doom Eternal, 2016 yılında çıkan oyunun izinden gidiyor ve oyun severlere katıksız bir aksiyon sunmayı başarıyor.

Doom Eternal İnceleme: Oyun dünyasının en köklü serilerinden biri olan Doom, bildiğinizi gibi 2016 yılında yeni bir viraja girmiş ve büyük bir beğeni toplamıştı. Oldum olası şiddetli bir oynanış ve baş döndüren bir aksiyon yapısına sahip olan seri, bu oyunla birlikte hem küllerinden yeniden doğmuş hem de saf aksiyonu ile üzerine düşen görevi yerine getirmişti.

Muhtemelen benim gibi bir çoğunuz da Doom Eternal videolarını görmeye başladığınızda aynı soruyu sordunuz; "Acaba aynı oyunu biraz süsleyip yeniden karşımıza mı çıkartıyorlar?" henüz incelemenin başında bu sorunun cevabını gönül rahatlığıyla "hayır" olarak verebilirim. Evet, Doom Eternal kemik yapısı olarak 2016 yılında çıkan Doom iskeletini kullanıyor ama yapım ekibi kullandıkları yenilikler ile birlikte karaktere ve oyuna farklı bir hava katmayı başarmışlar. Şimdi gelin bu farklılıklara ve oyunun genel yapısına hep birlikte bakalım.

Doom Eternal.JPG


Öncelikle oyundaki en büyük değişimlerden birisi hikaye sunumunda karşımıza çıkıyor. Doom oyununda bunun sinyalleri fazlasıyla verilmişti ama Doom Eternal İnceleme ile birlikte hikayenin ve bu hikaye sunumunun oyuna olan katkısı daha da net bir şekilde çizilmiş. Tabi hikaye denince aklınıza uzun konuşmalar, sıkıcı ara sahneler gelmesin. Oyunun aksiyon yapısını bozacak, bu yapıyı sekteye uğratacak bir işleyiş yok karşımızda. Tam aksine zincire güzel bir halka olarak hikaye kısmı da yedirilmiş. Anlatım çok daha net ve bu durum "ulan bu kadar yaratık kesiyoruz ama niye?" sorusunu da kendi kendine cevaplamayı başarıyor.

Doom Eternal hikaye olarak sadece Doom'a değil serinin genel hikayesine de bağlı bir yapım. Yani oyuna başlar başlamaz hell priest'lerin peşine düşüyorsunuz ama bunun nedenini, yönettiğiniz karakterin, yani Doom Slayer'ın kimliğini felan ilk okul çocuklarına anlatır gibi anlatmıyor size. Ana hikayeyi, oyundaki bu kaosu tam anlamıyla bilmek için hikayeye az buçuk aşina olmanız gerekiyor. Tabi daha önce Doom oynamadıysanız da bu hikaye yapısından sıkılmıyorsunuz. Bir hedefiniz olduğu ve o hedefiniz doğrultusunda yeri göğü inleteceğinizi daha oyuna başlar başlamaz anlıyorsunuz. Tıpkı Doom Slayer'ın kafasına kaskını geçirdiği gibi sizde oyunun ilk dakikasından itibaren savaşa hazır hissediyorsunuz kendinizi.



Yapım ekibi sizi acemi olarak görmüyor ve oyuna başlar başlamaz kendinizi büyük bir aksiyonun içerisinde buluyorsunuz


Bunun en büyük nedeni ise tıpkı hikayede olduğu gibi oyunun sizi acemi olarak görmüyor oluşu. Bu hazır olma durumunun arkasında hem oyun dinamiklerinin kaymak gibi işlemesi hem de oyunun sizi acemi bir er gibi görmeyişi geliyor. yani oyuna başlar başlamaz karşınızda bir komutan ya da yapay zeka bulmuyorsunuz. Zıplamak için şuna bas, ateş etmek için buna bas gibi direktifler yok. Elinize bir silah veriliyor ve tüm bu ana dinamikleri oyunun içerisinde öğrenmeye başlıyorsunuz. Bu gibi direktifler yerine karşılaştığınız düşman ya da durumlarda kısa bir bilgilendirme ekranı konumlandırılmış. Bu ekranda düşmanları alt etmek için ipuçlarına yer verilmiş. Çünkü her düşmanın, özellikle de sizi zorlayacak olanları öldürmek için bazı püf noktalarına dikkat etmeniz gerekiyor. Yoksa bu mücadeleye ne can ne de mühimmatın yetmediğini fark etmeye başlıyorsunuz.

Örneğin oyundaki Revenant'ları indirmek için öncelikle silahlarını hedef almanız gerekiyor. Ya da zırhlı düşmanların zırhını okkalı bir yumrukla parçalamadan gerekli hasarı veremiyorsunuz. Şüphesiz en sinir bozucu olanlar ise Cacodemon'lar. Mermi yağdırsanız bile zar zor öldürebilceğiniz Cacodemon'ların ağzına bir bomba yerleştirerek çabucak işlerini bitirebiliyorsunuz. Oyunda tabi ki akın akın gelen düşmanlar, size sadece mühimmat ya da can sağlamak için gelen ayak takımı dediğimiz düşmanlar da var. Tüm bu dinamikler bir araya geldiğinde çatışma hissiyatının ne kadar keyifli olduğunu da fark etmeye başlıyorsunuz.
Çünkü bu zayıf noktalar, ayak takımı ve diğer dinamikler sizin için belli bir süre sonra taktiğe dönüşüyor. Yani etrafınızda güçlü bir ordu olsun. Onları indirmeye çalıştığınızda önünüzdeki zayıf olanlara çoğu zaman dokunmuyorsunuz. Ne zaman ki canınız, kalkanınız ya da mühimmatınız bitmeye başlıyor o zaman taktik gereği sağ bıraktığınız bu ayak takımı sizin için yürüyen, mobil bir mühimmat deposuna dönüşmüş oluyorlar. Bu ve bunun gibi püf noktalarını öğrendikçe daha kalabalık düşman saldırılarında bile kendinizi yenilmez hissetmeye başlıyorsunuz.


Doom Eternal.JPG


Tabi bu yenilmezliğin merkezinde ise karakter gelişimi yatıyor. Doom her zaman aksiyon yapısının üst düzey olduğu bir oyun olmuştur. Doom Eternal'da ise belki de seride ilk defa karakterinizin yavaş yavaş güçlenmeye başladığını hissediyorsunuz. Bu güçlenme olgusunda her zaman olduğu gibi silahların, silah güncellemelerinin yeri büyük ama bu sefer silahlar kadar karakter gelişimi de ön planda tutulmuş. Can, kalkan ya da mühimmat gibi konularda yapacağınız geliştirmeler dışında karakterinizin platform yeteneklerine ya da perklerine kadar farklı seçimler yapabiliyor ve tüm bu özellikleri geliştirebiliyorsunuz. Hatta oyunun ilk başında bu gelişim özellikleri kafanızı bile karıştırıyor. Belli bir süre sonra olaya hakim oluyor, karakter ve silahlarınızı geliştirerek adeta yenilmez bir armadaya dönüşüyorsunuz.
 
Üst Alt